5 Mart 2009 Perşembe

İLK ŞURUPLAMA

Dün akşam hazırladığım İNVER şurubu hvanın sıcak olmasından yararlanarak bu gün verdim,
Şurup verme esnasında, genel ön kontrol de yapıldı, gerçi çalışma esnasında havanın bulutlayıp hafiften rüzgarlı ve yağmur yağması nedeni ile ilk iki kovan haricinde çerçeve çıkartmadan üstden kontrol yaptım.
Genel durum iyi görünüyor, bazı kovanlar çerçeve üstüne kabartma bilr yapmışlar oysa nektar akışı olmadı,
Genelde kovanlarım 5-6 çerçeveli sıkıştırılmış durumda üç tanesi 8 çerçeveli, şurubu şimdilik 0,5, litre verdim, hava durumuna göre periyodik olarak birer gün ara ile vermeyi düşünüyorum, tabi bu arada arıların şurubu almalarıda önemli,
Böyleleikle Bismillah deyip sezonu açtık inşallah hayırlısı olur.

11 Şubat 2009 Çarşamba

DIŞARIDAN DOLDURULAN ŞURUPLUK



Arılara şurup vermek için değişik yöntemler var, çerçeve üstüne yemlikten verme ve çerçeve şeklindeki yemlikden verme gibi,Bu yöntemlerin hangisini uygularsak uygulayalım mutlaka kovan kapaklarını açmak zorunda kalıyoruz, kovan kapağını açmak için hava şartları ve kovandaki arıların durumu müsait olması gerekiyor yani her istediğimiz de ihtiyaç olması halinde kovan kapağını açamayacağımızdan şurup veremiyoruz, uzun süredir bu konu aklıma taklılıyordu ve kovanı müsait yerden delerek çerçeve şeklindeki şerbetliğin içerisine uzatılan hortum vasıtası ile şerbet vermeyi düşünüyordum, bir arkadaşımızın bloğunda şamandralı şurupluk resmini görünce bu işin olabileceğine inandım, fakat aklıma takılan kışın yaptığımız daraltmada şurupluğu genelde sol tarafa koyduğumuzdan şurupluğun yeri daraltma esnasında değişecektir, tabi kovanı delik deşik etmekde istemediğimize göre şurupluğu sağ tarafa koysak ve daraltmayı sağ tarafa yaptığımızıdan dolayı şurupluk burada sabit kalsa bir sorun teşkil edrmi bunu bilemiyorum ama denemeyi düşünüyorum.

6 Şubat 2009 Cuma

YALANCI BAHAR

Sonunda tahmin ettiğim oldu ve erik ağaçları çiçek açtı,
Şuana kadarki tecrübelerimize göre erik ağaçları çiçek açtığında arılara bakım yapılmaya başlanabileceği ve şuruplamaya başlama zamanı olarak erik ağaçlarının çiçek açmasını beklerdik şimdi ise kış yarısında erikler çiçek açtı, önceki yıllardada erken çiçeklenme olurdu fakat bu kadar erken değildi,

5 Şubat 2009 Perşembe

KIŞ YARISINDA ARILAR

Kış yarısında olmamıza rağmen kış salkımında olması gereken arılar havaların sıcak geçmei nedeni ile bahar gelmiş gibi rütun ihtiyaç uçuşlarından çok polen taşıyacağız diye sanki yarış yapıyorlar, öylesine yoğun bir çalışma varki kış nedeniyle daraltılan uçuş deliği önünde sıkışıklıklar oluyor, anlaşılacağı gibi arı yavru yapıyor, bu da kış yarısında olmamız nedeniyle tehlikeli bir durum,
Geçen sene bu tarihlerde ilimizde bir metreye yakın kar vardı, bu yavru düzeninden sonra tekrar kar yağar geceleride ayaza çekerse bu yavruların çoğu telef olacaktır, bu da çok üzücü bir durum,
Peki kar yağmaz, havalar soğumazsa ne olur,
Kovanlarda şuan yeterli yiyecek(bal) var, fakat havalar göyle sıcak gidipde kovan bahar havasında çalışmasına devam eder yavrular normal takvimini sürdürürse ne yapmalı, kek vermeye gerek yok çünkü yiyecek var, polen de geliyor, Acaba takviye şurubu, şurup için erken fakat hızlı gelişmeye teşvik ve yeni çıkan yavru yiyeceği için ihtiyaç duyulabilirmi,
Şahsım olarak bu bilgi ve tecrübeme göre beklemekden başka çare yok, görelim mevlam ne eyleyecek ne eylerse güzel eyler inşallah,
Şimdilik Mart ayının 15 ine kadar hiç bir yiyecek vermeyi düşünmüyorum

11 Ocak 2009 Pazar

KESTANE AĞACI

Bölgemizin coğrafi konumu nedeniyle hemen tüm köylerimiz orman kenarına kurulmuştur, ornmanlarımızda başta kestane , gürgen, küfner, meşe, kayın ağaçları bulunmakta idi;
Peki ne oldu bu ormanlara;
Bir kısmı köylerde yaşayan insanların bilinçsizce arazi açma, yakacak ve kereste ihtiyacı olarak heder edildi.
Büyük bir kısmı ise devletimiz tarafından islah etmek gayesi ile o büyük ormanlar kesilerek daha verimli olacağı düşünülen !!! çam ağaçları dikildi. Bu çam ağaçları hakikaten çok kısa zamanda gelişti ve boyları şu sıralarda 8-9 metreyi aştı, fakat ne yazıkki öğrendiğimiz kadarı ile bu çam ağaçları ülkemizde yetişebilecek en adi çam cisi imiş, kerestesinden karton kağıdından başka hiç bir şey yapılmaz, oldukça dayanıksız bir ağaçmış. (Buyurun devletin işine akıl erdirin.) sen o yıllarca asırlarca dayanıklı kerestesi olan kestane ağaçlarını, meşe ağaçlarını gürgen ağaçlarını kes yerine işe yaramaz çam ağacı dik.
İstemeyerekde olsa konumun dışına çıktım hani dertliyi söyletme derler ya..
Geleleim kestane ağaçlarına;
Ne devlet nede millet el ele vermesine rağmen bölgemizde kestane ağaçlarını yok edemedi, bu ağaçlar bölgemizi çok sevmiş olacaklar ki en verimsiz araziden en verimlisine kadar her yerde kendi kendine tekrar yeniden filizlemekde ve yıllar sonra boya gelmekdedir. Bilindiği gibi kestane ağacı meyvesinden tohumlanmakdadır, meyveleride kuşlar ve fare sincap gibi hayvanların taşıması ile etrafa yayılmaktadır, bu nedenle hiç umulmadık yerde kestane ağacı filizi çıkabilir. Kestane ağaçları son zamanlarda gerek orman işletme görevlerinin hassasiyeti gerek halkın biraz olsun bilinçlenmesi nedeniyle son zamanlarda korunmaktadır, tabii gizliden gizliye orman katilleri tarafından kesilmeye devam edilmektedir, bunun yanında birde yöremizde bir ağaç hastalığı peydah oldu, adına halk arasında kestane kanseri deniyor. Kanser denmesinin sebebi ağacın orta kısmında (ur) (top) şeklinde bir şişlik oluşuyor ve ağaç bu bölgeden itibaren kuruyor, sevindirici bir tarafı ise bu kabartının altından tekrar yeniden filizliyor ağaç ve daha gür oluyor. tabi zaman kaybı oluşuyor.
Bu hastalığı yetkililer biliyor ve bildiğim kadarı yıllardır araştırıyorlar, konferanslar falan düzenliyorlar ama ne yazıkki bir çözüm bulan yok, ama yinede birilerinin ilgilenmesi güzel.
Benim asıl söylemek istediğim bu nadide bölgede yaşayan bizlere düşen görevler;
Neler yapmalıyız; Başta kestane ağaçları olmak üzere bölgemizdeki tüm ağaçları korumalıyız. gördüğümüz filizlerini burada neden çıkmış bu diye kesip atmamalı onun büyümesine izin vermeliyiz, Bilinçsizce ağla kazığı yapacam asma direği yapacam diye kesmemeliyiz, hele hele yakacak ihtiyacımız için hiç kememeliyiz, yakacak ihtiiyacımızı eminim ki kuruyan dallardan budanan meyve ağaçlarında çalı çırpıdan fazlası ile karşılayabiliriz.
Doğada yetişen her bir bitkinin kendine göre güzelliği vardır ve bizim bölgemiz bu bakımdan zengindir, lütfen bu zenginliğin kıymetini bilelim,
Bölgemizde yetişen diğer ağaç ve bitki çeşitleri: Kızılcık(kiren) kuş burnu (köpek dikeni-yabangülü) taflan (defne) ıhlamur, Orman gülü (avu), Likapa (Ayıüzümü- ayıçileği), akçabağ ve ismi aklıma gelmeyen yüzlerce bitki.

8 Ocak 2009 Perşembe

Kestane ve Çiçek Ballarının Antioksidan ve Antimikrobiyal Yönden Karşılaştırılması

Sevgi KOLAYLI, Murat KÜÇÜK, Esra ULUSOY, Ali Osman SARIKAYA, Şengül KARAOĞLU, Celal DURAN

Karadeniz Teknik Üniversite , Fen- Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü, Trabzon

ÖZET

Bu çalışmada üç farklı bitki florasına ait balın antioksidan ve antimikrobiyal aktiviteleri incelendi.Kestane balları Zonguldak bölgesinden (30 adet) ve çiçek balları (15 adet) Bayburt yaylasından 2005 yazında direkt olarak üreticiden toplandı. Çalışmada antioksidan aktivite iki değişik yönteme göre incelendi ve en yüksek polifenolik madde içeriğine ve buna paralel olara antioksidan aktiviteye sahip balın kestane balı olduğu tespit edildi.

BULGULAR ve TARTIŞMA;
Kestane ve Bayburt yaylasından toplanan çiçek ballarının antioksidan ve antimikrobiyal aktiviteleri incelendi. Kestane ballarının hem antioksidan hem de antimikrobiyal yönden yayla çiçek ballarından daha yüksek aktivite gösterdiği tespit edildi.Ayrıca yapılan çalışmalarımızda balın rengi ile toplam fenolik madde miktarları arasında pozitif bir ilişki olduğu tespit edildi. Kestane balları diğer çalışılan ballardan renk olarak Oldukca koyu renkte idi.Rengin koyuluğu içerdiği polifenollerden ileri geliyor olabilir.Nitekim yapılan literatür çalışmalarında benzer sonuçlara rastlanıldı.

. Kestane ve yayla çiçek ballarının toplam polifenol madde içeriği. Polifenol tayini kateşin standardına göre tesbit edildi.Kestane ballarının polifenolik madde miktarları çiçek ballarından % 50 fazla bulundu.
Şekil.2. Kestane ve yayla çiçek ballarının toplam antioksidan kapasitesini gösteren demir (III) indirgeme kapasitesi (FRAP) değeri standart antioksidan olan askorbik asit cinsinden hesaplanmıştır. Buna göre kestane ballarının toplam antioksidan kapasitesi çiçek ballarından yaklaşık % 60 oranında yüksek bulundu.

SONUÇLAR
Çok zengin bitki florasına sahip ülkemizde değişik türde ballar üretilmektedir. Bu ballardan tek floralı bal olarak üretilen kestane balları antioksidan çalışılan çiçek ballarına göre antioksidan yönden oldukça zengin içeriğe sahip olduğu bulundu. Ayrıca antimikrobiyal aktivite cinsinden balın özelikle de kestane balının bakteri öldürücü etkisi olduğu da yine tespit edildi. Çalışılan 10 farklı bakteri türleri arasında Helicobacter pylori (Hp) karşı etkili oldukları tespit edildi. Bu bakteri midede gastrit ve reflu oluşumuna neden olan bir bakteri olduğundan kestane balı tüketimi ile mide ülserlerinin oluşumu engellenebilecektir.
Bu araştırma Karadeniz Teknik üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü tarafından yapılmıştır. Bu araştırma ve sonucundan anlaşıldığına göre Kestane balı diğer çiçek ballarına göre insan sağlığına çok daha yararlı ve hastalıklara karşı daha koruyuucudur.
Bunlar işin sağlığı ilgilendiren yönü,
Peki Kestane balı nasıl üretilir.
Kestane Balı Karadeniz bölgesinde bulunan nadide Kestane ağaçlarında bulunan kestane püskülü denilen çiçeklerinden hepimizin bildiği gibi, arıların nektar alması sonucu, sırlarla dolu yaratık olan arı tarafından emzimlendikden sonra peteklere doldurulması ile oluşur.


FOTOĞRAFLAR KOZLU ZİRAAT PAZARLAMA MÜDÜRÜ ÜSTADIM SALİH ZEKİ ABİMİN BLOĞUNDAN ALINMIŞTIR.

Peki Arılar Bütün yaz boyunca kestane balı üretebilrimi, elbetdeki hayır, çünkü kestane ağacıda, yukarıdaki resimlerde görülen çiçekler yaklaşık 15 gün gibi bir süre ağaçlarda bulunur.Bu da iklim şartları uygun olursa tabi,
Bu 15 gün içinde arı koloni gücüne göre yapabildiği kadar bal toplar ve bize sunar.
İşte burada biz arıcılara görev düşüyor.
Bize düşen görev nedir,
Kestane ağaçlarının çiçek açtığı dönede kolonilerdeki arı sayısını maksum seviyeye çıkartmak, çoğu sitelerde kolonilerden verimli bal alabilmek için kolonideki arı sayısının nektar dönemi dediğimiz bizim bölgemiz için kestane çiçeklerinin oluştuğu dönem mevsim şartlarına göre haziran ayının biri ile onbeşi arasında değişmektedir.
Buda demek oluyorki bizim arılarımızın kolonideki sayısı Haziran ayının birinde seksen bin olmalı.??
Ben birinci derecede aktif olarak 2008 yılı Nisan ayında başlamış olmama rağmen yaklaşık 5-6 senedir arıılar ile haşır neşirim, bu süre içerisinde seksen bin arısı oalabilecek koloni görmedim.
İnşallah bundan sonra görürürm:)
Burada asıl demek istediğim Kestane ağaçlarındaki kestane çiçeklerinin kısa bir sürede ağaçda durması (tabi bu arada yağmurda yağmazsa) arılarımız koloni başına en fazla 15 kilo bal yapabilmektedir. Eminimki bu miktarı gören başka bölgelerde arıcılık yapan arkadaşlar gülecektir, ama gerçek bu, normal şartlarda koloni başına 30 kilo 40 kilo ketane balı aldım diyen arkadaşlar (80 000 arı sayısına ulaşanlar hariç ) kesinlikle abartıyorlar derim,
35-40 kilo bal alanlar var elbet,
bunu nasıl yapıyorlar Mayıs ayında akasya, narenciye ve başka çiçeklere çalışan arıyı haziran ayının birinde kestane ağacının dibine yerleştiriyor kestane çiçekleri döküldükden sonra da yine başka bölgelere getiriyor ondan sonrada 35-40 kilo bal aldım Kestane balı satıyorum diyor.
Evet kim ne yaparsa yapsın diyebilirz belki ama fatura saf kestane balı üreticisine kesiliyor.
Nasıl mı?
Arısını gezdiren arkadaşımızın üretimi fazla olduğundan fiyatı düşük tutuyor.
Sattığı ballar ile hakiki kestane balı arasında damak tadı farkı olduğundan saf kestane balı yiyenlere acı geliyor.
Karışımlı balın rengi biraz açık olduğundan kestane balının koyu rengini beğenmiyorlar.
Ne diyoruz şimdi.
Biz arıcılar bastığımız dalı kesiyoruz.
Tüm arıcıları dürüstlüğe davet ediyorum, biz önce kendimiz ikna olalım ki sonra balımızın kalitesi hakkında başkalarını ikna edelim.

3 Ocak 2009 Cumartesi

NERGİS ÇİÇEĞİ

Nergis çiçeği, yöremizde doğal olarak kendiliğinden biter, dolayısı ile lale gillerden olup tohumu soğan şeklindedir, eskiden tarlalarda bol miktarda olur tarla sahibi tarafından yabani soğan diye nitelendirilip, istenmeyen bir bitki olarak soğanları ekim esnasında tarladan toplanıp atılırdı. Yerel ismi ZEYLENGADUN olup çok hoş bir kokusu vardır.
Şimdilerde çok nadir rastlanmaktadır,
Güzelliğine ve kokusuna göre kıymeti bilinmeyen bir bitki olduğu kanısındayım.